30 Ağustos 2015 Pazar

5000 kilometrenin özeti :) Alanya'dan Kuşadası'na

      Bu yazıyı yeni sitem www.gezmekguzelsey.com dan da okuyabilirsiniz :)

       Tekrar merhaba :) Geçen blog umda yaz tatilimizin ilk kısmı Sinop-Amasra-Safranbolu'dan bahsetmiştim. Artık Karadeniz'i bırakıp Akdeniz'e doğru yola çıkmanın vakti geldi.
       Safranbolu'dan akşam saatlerinde yola çıkıp sabahın ilk saatlerinde Antalya-Alanya yolunun ortalarına vardık. Öncelikli hedefimiz Alanya olmasına rağmen arkadaşım Ahmet'i Antalya'ya bırakacak olmamız nedeniyle yolumuzu değiştirdik. Alanya'ya dönüş yolumuzda abime ısrarlarım sonucu Aspendos'a giriş yaptık. Aspendos, Antalya-Alanya yolu üzerinde 4 kilometre kuzeyde kalıyor. Giriş ücreti 20 TL. Biz müzekartımız olduğu için para ödemedik :) (Müzekart öğrenci için 20TL, siviller için 40 TL.) Otopark ücreti alınıyor  o da 5 TL. Aspendos, gerçekten mimarisi bozulmadan korunmuş ender Roma tiyatrolarından biri.
Aspendos 
İçine girince insanı büyüleyecek bir havası var. Kötü restore edilmiş kısımları dikkatinizden kaçmasa da çok göze batmıyor. İçeride gladyatör kıyafetleriyle ücretli fotoğraf çektirebileceğiniz kişiler mevcut. Biz de kendi fotoğraflarımızı çekildikten sonra çıkışa doğru yöneliyoruz. Ancak bir harita dikkatimizi çekiyor. Tiyatro haricinde alanda barınak, nymphaeum, sarnıç gibi yapıların olduğunu öğreniyoruz. Gelmişken onları da görelim diyerek onların bulunduğu tarafa yönleniyoruz. Sıcağın altında yaptığımız bu kısa yolculuk bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Aspendos gibi korunmuş yapılar beklediğimizdendir belki. Aspendos'tan ayrıldıktan sonra Alanya'ya doğru devam ediyoruz.
Dim Çayı ve ben :)
         Antalya tarafına gitmişken "neden geri dönüyorsunuz?" diyenler olabilir. Hemen cevaplayayım. Alanya'daki Dim Çayı. Yaklaşık 10 sene önce gittiğimiz bu yer hâlâ eski özelliğini koruyor mu diye merak ettik. Alanya merkezine 15 kilometre kadar uzaklıkta bulunan Dim Çayı üzerine birçok restoran açılmış durumda. Çoğunda kaydırak, atlama yerleri mevcut. Hatta yol üzerinde giderken yüzme havuzu bile gördük. Biz yolumuzu hiç bozmadan en yukarıdaki Pınarbaşı Restaurant (özel ismi böyle)' da durmaya karar verdik. Öğle saatlerinde vardığımız mekanda ilk önce karnımızı doyurduk. Fiyatlar tatil yöresindeki öyle bir mekan için çok pahalı değildi. Yemek sonrası kendimizi Dim Çayı'nın buz gibi sularına bıraktık.Su öyle soğuk ki insanın içine işliyor. Bırakın dakikayı suyun içinde saniyelerle sınırlı kalabiliyorsunuz. İnanmayanlar olabilir, kendilerini 1 dakika boyunca o suda durmaya davet ediyorum :) İlgilenenler için söylüyorum Dim Çayı yakınlarında Dim Mağarası da bulunmakta.Daha önce gezmiş olduğumuz için biz tekrar girmiyor ve yolumuza devam ediyoruz.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

İlk blog ilk heyecan :) sinop-amasra-safranbolu

             Bu yazıyı yeni sitem www.gezmekguzelsey.com dan da okuyabilirsiniz :)

             Merhabalar :) şartlar el verdikçe gezen bir insan olarak arkadaşlarımın önerisiyle blog yazmaya karar verdim. İlk olacağı için acemiliğim ve teknik aksaklıklar için şimdiden özür diliyorum :) neyse hızlıca geziye başlayalım..Trabzon'dan başlayacak olan gezimizi Sinop-Amasra-Safranbolu-Alanya-Olimpos-Fethiye-Didim-Kuşadası-Ürgüp gibi yerlere günübirlik giderek tamamladık. Blogun ilk kısmında Sinop Amasra ve Safranbolu'dan bahsedeceğim. Gelelim ayrıntılara :)

                Abimle (Erdinç) planladığımız bu geziye yakın arkadaşım( Ahmet nam-ı diğer Ahmedov) ve onun da yakın arkadaşı Alican'ın aynı yerlere gitmeleri sebebiyle 4 kişi başladık. 28 Temmuz Gece 12 sularında Trabzon'dan yola çıktık. Aracımızla (ilk göz ağrımız 2011 Ford Focus)  yaklaşık 6.5 saat süren yolculuk sonunda Sinop İnceburun'a vardık. Tahmin edersiniz ki o saatte kimsecikler yoktu :)
İnceburun
Türkiye'nin en kuzeyinde biraz vakit geçirdikten sonra şehir merkezine geçtik. Daha önce 2 kez gelmiş olduğum bu şehir artık tanıdık geliyordu. Kalesinin ve meşhur hapishanesinin açılma saatlerini beklerken liman kenarındaki çay bahçesinde karışık tostlarımızı yedik. Biraz dinlendikten sonra yeni açılmış olan kaleden Sinop limanı manzarasına bakışımızı yaptık. Çok oyalanmadan yürüme mesafesindeki (10 dakika) ünlü hapishaneye vardık. Burda Ahmet ve abim müzekart çıkarttılar. Müzekartı herkese öneririm, gerçekten çok işe yarıyor :) 1999 yılında kapatılarak müzeye çevrilen hapishane eski günleri gözler önüne seriyor. Aldırma Gönül, Leylim Ley gibi şarkıların şiir yazarı Sabahattin Ali'nin burda hapis yatmış olduğunu öğrenince daha da şaşırıyoruz. Onun için ayrılmış bir bina bile mevcut. Hapishane gezimizi tamamlayıp merakla gitmek istediğimiz Erfelek Şelaleri'ne doğru yola koyuluyoruz. Tabelalarla alakalı sıkıntı olabileceği korkusu yolları geçtikçe ortadan kalktı. Tabelaler gayet güzel yerlere konmuş, yönünüzü kaybetme durumunuz yok. Ancak yol zaman zaman bozuluyor. Umarız gittiğimize değer diyor ve devam ediyoruz. Giriş araç için yanlış hatırlamıyorsam 12 TL idi. Şelalerin başladığı alan ayrıca piknik için elverişli bir yer. Zamanı olanlar düşünebilir. Biz hemen şortlarımızı giyip saatlerimizi ayarladıktan sonra şelaleler içinden yolculuğumuza başladık(Yanınıza deniz ayakkabısı ya da sandalet almayı unutmayın).  Tırmanmayı sevmeyenler ya da bu tarz adrenalini yaşamak istemeyenler için şelalelerin yan tarafında patika yol var. Biz dönüş yolu için kullanmayı tercih ettik. İlk şelaleyi tırmanarak geçmenin imkanı yok o yüzden patika yolu kullanarak 2. şelaleye çıktık ve macera orda başladı. Buz gibi suya ayakları sokan Alican bir anda dengesini kaybedince vücudunun büyük kısmı ıslandı ve bizi gülme krizine soktu :)